AİLE YAŞAMI NE ZAMAN BAŞLADI

AİLE YAŞAMI NE ZAMAN BAŞLADI

AİLE YAŞAMI NE ZAMAN BAŞLADI

İnsanlar canlı bir varlık olarak hayatını devam ettirmesi için; yaratılışı/doğası gereğince, ruhsal ihtiyaçlarını, bedensel ihtiyaçlarını, manevi ihtiyaçlarını karşılaması ayrıca barınması, beslenmesi ve üremesi gerekiyor, işte bunun için, insanoğlu aile müessesini kurmuştur.(1)

İnsanın yaşamında çok önemli olan aile müessesesi için, insanlık tarafında tarih boyunca çeşitli sorular sorulmuştur, soruların çoğu, “aile ne zamanda beri vardı” ve “bundan sonra nasıl sonuçlanacağı” konusunda toplanmıştır. Bu sorulara cevap arayan tarihçiler, antropologlar ile sosyologlar, sosyal alanlarda ve coğrafi alanlarda uzun araştırmalar yapmıştır. Konu ile ilgili olarak, antropoloji, sosyoloji, din ve felsefe farklı açılarda farklı sözler söylemişler ve iddialarda bulunmuşlardır, “varoluş/kaynak/yaratılış ve kalıtım/genetik” konularında ise daha çok din ile felsefe söz söylemiştir. Bu iki dünya görüşünün sözü ve iddiaları daima farklı ve karşıtlık içinde olmuştur, bu karşıtlık günümüzde de devam etmektedir.

(Bu karşıt görüşlülük kesintisiz olarak devam edecek, çünkü; İnsanın nasıl yaşayacağı yada yaşaması gerekir gibi düşünceler, bizi insanın menşei ile ilgili sorulara götürür. İnsanın menşei ile ilgili sorular ise, bizim dünya görüşümüzün ana temelini oluşturur. İnsanın menşei ile ilgili temel görüşlerin farklılığı devam ettikçe karşıtlıkta devam edecektir.)

Felsefi görüşe göre, kâinattaki esas varlık “Maddedir”, dine göre ise (Avrupa’nın din anlayışı) esas varlık “Ruhtur”. İslam’a göre esas varlık “Ruh ve Maddenin birliğidir” yani  “İnsandır”, zira insanın doğası, ruh ve maddenin birliğinden ibarettir.

Felsefi görüş olarak, öne çıkmış olan, Materyalizmin bu konudaki görüşü şöyledir: ilkel komünal hayat döneminde ailenin olmadığını, toplayıcılık/avcılık döneminde sonraki üretim sürecinin bir mecburiyeti olarak ortaya çıktığını, günümüzün özel mülkiyetinden sonra gelecek, son komünal dönemde, aileye gerek kalmayacağını ve ortadan kalkacağını iddia etmektedir, Materyalizm’e göre “aile” fertler arasındaki menfaat icabı vardır, menfaat bitince, ailenin de biteceğini iddia etmektedir.

Diğer felsefi görüşlerin bazıları, ailenin sanayi ile başlayan ve devam eden atomazisyon sürecinden ortadan kalkacağını ileri sürerken,  (Atomizasyon) Sanayi devriminden sonra meydana gelen sosyal ekonomik ve siyasal değişimin bir so­nucu olarak aile, yakın akraba ve komşuları ile olan gelenek­sel bağlan çözülen ve böylece birincil ilişkileri ortadan kal­kan bireylerin ikincil, formel ve bürokratik ilişkilerle bir araya gelmeleriyle ortaya çıkan yalnızlaşma süreci.(Bkz. yabancılaş­ma) bazıları ise ailenin toplumsal şartlara göre yeni şekiller kazanacağını ileri sürmektedir. Daima bilime dayandığını söyleyen felsefenin  bu konuda bilimsel delilleri bulunmamaktadır. Zaten felsefi görüşlerin büyük bir kısmı (özellikle Materyalizm) sadece teoride yani edebiyat yaparken tutarlıdır, gerçek hayatta gerçek insanla karşılaşınca tutarsızlığı ve çözümsüzlüğü ortaya çıkmaktadır.

Genel dini anlayışa göre ise; “aile” insanlığın başlangıcından beri vardır ve insanlığın sonuna kadar var olacaktır. Çünkü aile kurumu, insanda var olan, sempati, sevgi, aşk, romantizm, hissiyat, maneviyat ve menfaat ile zeka gibi maddi varlıklar temelinde kurulmuş ve yükselmiştir. Aile insanın yuvası, “anne” ise, yerine başka bir kişinin geçemeyeceği yüceliktir. Ayrıca aile kurumu temel olarak doğruluğa dürüstlüğe ve iyiliğe beşiklik yapmıştır. İnsanlık yok olmadıkça ailenin ortadan kalkması imkânsızdır, zira aile kurumu olmadan, hiçbir kadın çocuk doğurmak istemez/istemiyor, kadınlar çocuk doğmayınca ailenin devamı da olmayacaktır, velhasıl insanlığın varlığı ile ailenin varlığı biri birine bağlıdır.

Yararlanılan kaynaklar

(1) Can İsmail- Arş. Gör., Muş Alparslan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Ailenin Tarihsel Gelişimi 

*Campanella Tommaso Güneş Ülkesi say yayınları 2019

*Dikeçligil, Beylü  F. 2012 “Aileye Dair Kabullerin Ezber Bozumu”

*Eliaçık R.İhsan Sosyal İslam tekin yayınları 2018/04

*Engels, Friedrich  Ailenin, Özel Mülkiyetin ve  Devletin Kökeni, Yordam Kitap 2019

*More Thomas Utopia oda yayınları 2017

*Türkdoğan, Orhan (1991) “Aile Sosyolojisi Modeli”

HRİSTİYANLIĞIN AİLESİ

Hristiyanlıkta evliliğe onay veren dini bir belge yoktur.(1) Ona göre, evlilik şerdir ve taviz vermektir, Aziz Pavlus, şöyle demiştir; “Bekar Tanrı’yı ve onu nasıl memnun edeceğini, evli ise dünyayı ve karısını nasıl memnun edeceğini düşünüyor (Kornitlilere Mektup.VII,38)

Hristiyanlıkta evlilikler Tanrı’ya bağlılık yolunda elde edilecek kemaletten alçalma olarak görülür. Ancak bu inanış/prensip sahada uygulama zorlukları ile karşılaştığı için, yine, Aziz Pavlus’un başka bir mektubu ile bu konuda değişikliğe gidilmiştir. Aziz Pavlus mektubunda şöyle diyor; “Erkeğin kadında uzak durması iyidir, fakat zinadan kaçınmak için her erkeğin kadını her kadının kocası olsun”( Kornitlilere Mektup.1,1-2)    

Hristiyanlığın mantıki parçası olan “bekarlık adağı” 1139 senesinin Konsilin kararı ile onaylanarak belgeye bağlanmıştır. “kadında uzak durma”, yani cinsi münasebetten sakınma olan bu prensip; halen devam etmektedir. Bu prensibin tam tahakkuku için geçmişte hadımlaştırma bile yapılmıştır. (19. yüzyılın sonlarında Kilise tarafından yasaklanıncaya kadar) Buna rağmen sahada uygulama olanağı bulamayan, Bekârlık adağı bugün için, sadece çok az sayıdaki ruhban sınıfının seçkinlerince sürdürülmektedir. (Bekarlık Adağı; Katolik imanında (Tanrının egemenliğini göstermek, Hz.Meryemi örnek almak ve kendisini insanlığa hizmete adamak) tanrıya adanmış, tam anlamıyla iffetli bir yaşamın ömür boyunca sürekli olarak devam ettirilmesidir. https://antwortenanmuslime.de/konu-10-hristiyan-cagrisi-evlilik-tanriya-adanmis-bekarlik.html?L=2 )

İnanç dünyasında, evlilikle iffetsizliği eşleştiren Hristiyanlık, bunun ağırlığını sahada hafifletmek için, “evlilik törenlerini” yüksek iffete ulaşmanın yolu olarak tarif etmiş ve halk arasında kabulünü sağlamıştır, buna rağmen bu konudaki  çelişki devam etmektedir. Tolstoy bu konuda şöyle demiştir. “Evlilik törenlerinin, kendilerini yüksek iffet derecesine kavuşturduğunu sananlar yanılıyorlar) (Evlilik töreni Tanrı’nın iki kişiye birleşme izni verdiğini, ömürlerinin sonuna kadar tek vücut olacaklarını ve boşanmayacaklarını, boşanmanın yasak olduğu, evliliğin Tanrı ile insanların arasında yapılmış bir antlaşma yani sakramet/gizem olduğu anlamına gelir)

Diğer bir çıkmaz, Hristiyanlık mukaddesatına göre, evlilik asla koparılamaz kutsal bir birleşmedir, dolayısıyla boşanmak yasaktır, bu, buna karşın medeni hukukta boşanma serbesttir.  (Boşanma Yasağı şu anlama gelir: Eşlerden birisinin veya ikisinin geçerli olan ve icra edilmiş bir evlilikten sonra, başka birisiyle evlenmek için evliliklerinin, ne eşlerin kendi istekleriyle bozulmasına ne de bir makam tarafından feshedilmesine, kilise imkan tanımaz. Evlilik bağını yalnız ölüm çözebilir. “Referat für interraligiöse Dialog S.11-14; 35-39”) 

Anlaşıldığı gibi, evlilik Hristiyanlığa uygun bir müessese değildir, bu konudaki yazılı prensipleri, evlilik kurumu ile uyuşmamaktadır, gerçek hayattaki uygulamaları ise mecburen kabul ettiği besbelli. Bu örnekte olduğu gibi, Hristiyanlık genel kaideleri itibarı ile “hayat için ölçü olma” ve “insanın tabiatına uygun düşme” konusunda, çıkmaz ve güçlük yaşadığı çok açık. Zira Hristiyanlığın tam tahakkuk edemeyişi, yani tarihi başarısızlığı bu noktada başlamaktadır, Nietzsche şöyle demiştir. “Son Hristiyan Çarmıhta ölmüştür.” (Friedrich Wilhelm Nietzsche-Deccal-Arya yayınları)

1-Tolstoy-Savaş ve Barış-İletişim yayınları-2013

MATERYALİZMİN AİLESİ

Materyalist felsefeye göre, evlilik ve aile kurumu iktisadi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Dayanağını ise şöyle; İlkel komünal hayat döneminde ailenin olmadığını, toplayıcılık/avcılık döneminde sonraki üretim sürecinin bir mecburiyeti olarak ortaya çıktığını, günümüzün özel mülkiyetinden sonra gelecek, son komünal dönemde, aileye gerek kalmayacağı ve ortadan kalkacağı şeklindedir. (1)

Materyalist felsefe evliliği ve aile kurumunu toptan reddediyor. Bu reddiyeyi şöyle açıklamıştır: “Tarih öncesinde evlilik yoktu ve çocuklarında belirli bir annesi babası yoktu, evlilik ve aile çok eşli olarak sonradan ortaya çıktı, ancak çok eşlilik tarih içinde eriyerek günümüzdeki tek eşliliğe evirildi, gelecekte ise başa dönerek aile tamamen ortadan kalkacaktır.” (Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Yordam Kitap/2019-09 S, 41-42)

Materyalizme göre evlilik bir cinsin, diğer cinsi baskı altına almasıdır, dolayısıyla evliliği, her iki taraf için baskı altına girme ve külfet olarak görmektedir. Engels bu konuda şöyle diyor;” Tarihte çıkan ilk sınıf karşıtlığı ve sınıfsal baskı kadın ile erkek arasında çıkmıştır.” (Engels-Ailenin Özel mülkiyetin ve Devletin Kökeni s .83-Yordam kitap-2019/09)

Materyalist felsefe, cinsi münasebetlerde prensip olarak tam serbestliği savunmaktadır. Hristiyanlığın cinsi münasebetlerde sakınma yaklaşımını ise;  “seksin enerjisini başka sahalarda kullanmak için, cinsi hürriyetin  boğulması” olarak görmektedir. Aslında cinsi münasebetler insanlık tarihinde hiçbir zaman, hiçbir yerde tam olarak serbest olmamıştır, bu mümkün değildir, bu konuda “bilimle, dini/ahlaki değerler” tam olarak örtüşmüştür, ikisinde aynı görüştedir. (Bu konuda “botanikçi/biyolog Timiryazev” şunları yazmıştır. Yapılan tüm deneylerde, insanların, hayvanların ve bitkilerin yakın akraba evliliklerinin, sağlık konusunda kötü sonuçlar doğurduğu ispat edilmiştir.) Her iddiasının bilime dayandırdığını savunan Materyalizm, cinsi münasebetler konusunda bilimle karşı karşıya gelişmiştir..(2) Zaten Materyalizm sadece teoride yani edebiyat (kitapların sayfalarında) yaparken tutarlıdır, gerçek hayatın tatbikat sahasına indiğinde, yani gerçek insanla karşılaştığı zaman tutarsızlığı ve çözümsüzlüğü ortaya çıkmaktadır. Zira, hem aklıselim sınırları içinde kalmak, hem de materyalist felsefenin gösterdiği yolda tutarlı olmak, imkan ve ihtimal dışıdır. Hayatın gerçeği bunu daima önümüze koymuştur.

Engels gelecekte tamamen “formel” bir topluma geçileceğini iddia ederek, şunları söylemektedir;“Komünal yaşamda, özel ev idaresi, çocukların bakımı ve eğitimi özel iş olmaktan çıkacak ve toplumsal bir sektör olarak kamusal bir iş şeklinde yapılacaktır.”(Engels-Ailenin Özel mülkiyetin ve Devletin Kökeni s.95-96-Yordam kitap-2019/09)

İşte bu felsefi iddiaya inanan ve dayanan bazı komünist sistemler, aile kurumu yerine geçmek üzere ekonomik ve sosyal (Formel) yapılar kurarak, ailenin gereksizliğini ve ortadan kaldırılabileceğini ispat etme denemeleri yapmışlardır. Ancak süreç yenilgi ile bitmiştir. Mesela; 1930 yıllarında Rusya’da “Kolhoz” sistemi ve 1950 yıllarında Çin’de “Komün ” sistemi uygulamaları sonunda aile kurumu yerinde kalmıştır, sadece aile yapısında bazı değişiklikler olmuştur, ailenin yerine fotmel yapı inşa etme çalışmaları ve kurgusu temelden çökmüştür.

İsrail’de denemeleri devam eden “Kibbutz” sistemi ise “Kolhoz” ve “Komün” sisteminin bir benzeri olup; kapanmak üzeredir ve çökmeye mahkûmdur. Çünkü hiçbir sosyal örgütlenme/yapılanma aile kurumunun yerine getirdiği, “ruhsal ihtiyaçları, bedensel ihtiyaçları, manevi ihtiyaçları, karşılaması, toplumsal denetim, barınma, beslenme, kültürel aktarım ve üreme” fonksiyonların yakınına varması bile mümkün değildir.

Bu konuda, Mustafa Erkal (Prof. Dr.) şunları söylemektedir; Aile kurumu sıcak bir ortamdır, bu ortamın dışına çıkan yada atılan her fert ruhi sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır. Nihayetinde ortaya mutsuz fert, mutsuz aile, mutsuz toplu ve mutsuz bir devlet çıkacaktır. Ailesiz bir toplum soyut bir yapı ve hayali insanlar topluluğudur. Böylesine hastalıklı bir aile yapısının ise, toplumda çözülmeyi getireceği açıktır, bundan dolayı her toplum çözülmenin karşısındadır ve çözülmeye müsaade etmeyeceği ortadadır.(3)

Aile kurumunun temeli maneviyattır ve insanın manevi yanının değişmesi imkânsızdır. Maddi yanı değişebilir, bu ise sadece ailenin şeklini değiştirir yada çeşitlendirir, aileyi ortadan kaldırmaz. Zira ailenin yerine geçecek herhangi bir müessese yoktur, insanın aile içinde bulduğu şefkati ve sevgiyi başka yerde bulması yada yaşaması imkansızdır.

Ancak günümüzün bazı siyasi sistemlerinde, ülkelerinde yada toplumlarında, özellikle dini emirleri kendi çıkarına yorumlayarak yada yanlış dini yorumların bir sonucu olarak, Aile kurumuna zarar verilmektedir. Şöyleki; Kadınlara karşı uygulanan, baskılar, şiddet, kölelik, zülüm, mirasta mahrum bırakma ve buna benzer kötülüklere son verilmesi, yani aile kurumu yapısında kadınlar lehine hukuki, kültürel ve zihinsel değişiklikler yapılması, insanlığın kaçınılmaz görevidir ve dinin insanoğluna direkt değişmez emridir.

Materyalist felsefenin, aile kurumunu sadece maddeye bağlamasını ve toptan reddiyesini kabul etmek imkân ve ihtimal dışıdır.

1-Engels-Ailenin Özel mülkiyetin ve Devletin Kökeni-Yordam kitap-2019/09

2-Can İsmail, Arş. Gör. Ailenin Tarihsel Gelişimi, Muş Alparslan Üniv.Fen Edbi.Fak.Sosyoloji bölümü.

3-ERKAL, Mustafa, İktisadi Kalkınmanın Kültürel Temelleri, yenilik basımevi İstanbul. 1991 S.55 

İSLAM’IN AİLESİ
Hristiyanlık hem evlilik, hem boşanma konusunda çıkmazdadır. Hristiyanlığa göre, insan dünyadan uzaklaşmalı Tanrıya meyletmeli, aksi halde Tanrı’yı unutur ve dünyevi menfaatlere tapmış olur. Tanrıdan uzaklaşmamak için öncelikle evliliğe karşı durmak gerekir, buna rağmen evlilik olursa bu bir kutsal birleşmedir “bir olmadır” dolayısıyla da boşanmak yasaktır. (Siz hem tanrıya hem Mamona (Mamon, Aramice’de, Güç kuvvet varlık zenginlik mal mülk kazanma hırsı manasındadır) hizmet edemezsiniz, Matta İncili, 6/24)
Materyalizm ise, öteden beri evliliğin yerine cinsel birlikteliği savunarak, bir yandan Hristiyanlığın “bekarlık adağına” karşı durmakta, (Bekarlık Adağı; Katolik imanında (Tanrının egemenliğini göstermek, Hz.Meryemi örnek almak ve kendisini insanlığa hizmete adamak) tanrıya adanmış, tam anlamıyla iffetli bir yaşamın ömür boyunca sürekli olarak devam ettirilmesidir. https://antwortenanmuslime.de/konu-10-hristiyan-cagrisi-evlilik-tanriya-adanmis-bekarlik.html?L=2 ) diğer yandan Hristiyanlığın “boşanma yasağı kararını” fetişizm olarak değerlendirmekte ve reddetmektedir, yani evliliği ve aileyi toptan reddetmektedir. Sonuç olarak Materyalizm ruhun varlığını reddederek sadece maddeye dayanmaktadır. (Boşanma Yasağı şu anlama gelir: Eşlerden birisinin veya ikisinin geçerli olan ve icra edilmiş bir evlilikten sonra, başka birisiyle evlenmek için evliliklerinin, ne eşlerin kendi istekleriyle bozulmasına ne de bir makam tarafından feshedilmesine, kilise imkan tanımaz. Evlilik bağını yalnızca ölüm çözebilir. ” Referat für interraligiöse Dialog S.11-14; 35-39”) Görüldüğü gibi, Hristiyanlık prensip olarak, materyalizm ise teorik olarak, evliliği ve aileyi kabul etmemektedir. İslam ise, Dünyada üçüncü bir temel görüş olarak, hayata tam uygun bir çözüm getirmiştir. Şöyle ki;

Gerçek hayat, her alanda biri birine zıt ilkelerin sentezidir. İnsanın hayatı da tıpkı böyledir. İnsan hayatı mucize ve sırlarla doludur, bunu bünyesinde taşıdığı ve iç içe işlettiği ruh ile maddenin bir sentezi olarak ortaya koymaktadır.

İslam, gerçek hayatın tamamını ve işleyişini (Medine dönemindeki uygulamalardan sonra) ilan ve tasdik etmektedir. “İşte bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim.” (Maide-5/3)
Kainattaki her konuya “hayatın işleyişi prensibi” temelinde çözüm getiren İslam; “Evlilik” konusunu ’da hayatın sentez metoduna uygun olarak “sevgi hissi ile iffetli davranış” birlikteliği/beraberliği olarak tanımlamış ve formüle etmiştir.
İslam, insanın bir melek olmadığını, günah işleyebileceğini, ancak buna karşın bedeninin günah yuvası olmaması gerektiğini ifade ederek, “evliliği” insanın manevi dünyası ile bedenin ihtiyaçları arasındaki zıtlığa çözüm olarak görmüştür, böylece insanı bu konudaki çıkmazdan kurtarmıştır.

İslam’da boşanma yasağı yoktur, evlilik anlaşması sona erdirilebilir, “Bekleme sürelerinin sonuna doğru, ya güzellikle devam ettirin veya dostça ayrılın. İçinizde adaletli iki kişiyi şahit tutun”.(Talak-65/2) ancak, aile ocağının ve evlilik kurumunun; hayatın fırtınalarına karşı güvenilir bir liman ve sağlam bir kale olması, evinin ve eşinin insanı sükûnete kavuşturmuş olması, daha insanca bir hayat ve daha huzurlu bir dünya için vazgeçilmez olduğu konusunda ikaz ederek/uyararak boşanmayı “en son çare” olarak ele alınmasını istemiştir.
İslam’a göre, insan dünyada eşsiz bir varlıktır, ebedi bir ruha sahiptir ve ulvi gayeleri vardır, bedeni ise belirli zamanla sınırlanmıştır. Ulvi gayelerini gerçekleştirmesi için, maddi olan her şey, birer vasıtadır ve onları kullanması caizdir. Mesela; Ulvi olan, zekâtı vermek için, mal/mülk gereklidir ve vasıtadır. “ Allah’ın sana verdiği bu nimetler içinde ahireti düşün ve dünyadan nasibinde unutma. Allah’ın sana verdiği gibi sende ver. Bunları yeryüzünde fesat çıkarmak için kullanma; çünkü Allah fesat çıkaranları sevmez!” (Kasas-28/77)
Üçüncü anlayış olan İslam, insanın bedeni ihtiyaçlarını temsil eden “madde” ile ulvi gayelerini içinde barındıran “ruhun” hayatta birlikte var olduğunu bildirmekte, insanlığa çıkış yolu açarak çıkmazdan kurtarmak istemektedir. Çünkü! İslam’dan önce, bir yandan, insanın bedenine ait ihtiyaçları, (İslam öncesi) Avrupa din anlayışınca inkar edilmiştir. Diğer yandan insanın ulvi/manevi arzuları maddeci/materyalist zihniyet tarafından reddedilmiştir, bu iki reddiye insanlığı derin bir çıkmaza sürüklemiştir, tamiri güç kusurların oluşmasına ve köklenmesine sebep olmuştur.

Dünya öteden beri, üç temel görüş üzerinde şekillenmiştir. Bunlardan birisi insanın maddi varlığını ve biyolojik ihtiyaçlarını yok sayan ruhçu görüştür. İkincisi ise, insanın ulvi/manevi arzularını toptan reddeden maddeci materyalist görüştür. Üçüncüsü ise madde ile ruhun birlikte ve içi içe var olduğunu ve hayatın işletim sisteminin bu birliktelik olduğunu bildiren İslam’dır. Evlilik ve aile konusundaki İslami çözümler ise, insanlığa yapılmış çağırıların/seslenişin sadece bir örneğidir.
(Not:Bu konunun diğer yönlerini yazmaya bundan sonraki makalelerde devam edeceğiz.) Yeni bir seyahat yazısında buluşmak üzere, sağlıklı, sevgi ve muhabbetle kalın. Rıza Çubuk.

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

Bu ürünü sepete eklediniz:

error: İçerik Korumalıdır !!